Salgınlar, İnsanlık ve Doğa: Dersler ve Gerçekler
Mehmet Akar Şırnak Ajans
Kürtçede salgın hastalıklara “mitik” denirdi. Mitik, sadece bir hastalık değil, hastalığa yol açan gözle görülmeyen bir bilinmezliğin adıdır. Günümüzde buna “virüs” veya “mikrop” diyoruz. Mitik geldiğinde insanlar kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalır ve eskiden, ölüm sayısını durduracak etkili bir yol olmadığından, doğaüstü güçlerden yardım dilemek tek çare olarak görülürdü.
Ölümler o kadar artardı ki, cesetleri defnetmek için kimse bulunamazdı; çoğu zaman cesetler mezarlığa değil, köy dışında ayrılmış alanlara gömülürdü. Mezarlarda ateş yakılır, vahşi hayvanların cesetleri çıkarmaması sağlanırdı. İnsanlar mitik karşısında tamamen acizdi; çoğu zaman salgının kendi kendine geçmesini beklerlerdi. Bugün bazı devletlerin “sürü bağışıklığı” yaklaşımını benimsediği durumlar, aslında geçmişteki bu yönteme benzer. O zamanlar insanlar, salgının küresel bir boyutta olduğunu bilmez; yalnızca kendi köy ve kasabalarında yaşamaya devam ederdi.
Tarih, benzer felaketlerle doludur. Altıncı yüzyılda Roma’da İmparator Jüstinyen döneminde başlayan veba salgını, Avrupa’da 30 ila 50 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Veba, kolera, kızamık, tüberküloz, çiçek, grip, dizanteri, sıtma, menenjit, zatürre, tifo, tifüs, kuduz, brüselloz gibi salgınlar, insanlık tarihinin kitle ölümleri ve sakatlıklarla dolu trajik bir geçmişe sahip olduğunu gösterir. İnsanlık, bu hastalıklardan büyük acılar çekti ve bugün koronavirüsün yarattığı kaygılara benzer deneyimleri yaşadı.
İnsanlık, başlangıçta salgınlara karşı doğaüstü güçlere başvurdu. Ancak bu yollar işe yaramayınca bilimsel yöntemler geliştirildi, yoğun çabalar sonucunda birçok hastalığa karşı çözümler bulundu. Böylece çarenin bilim olduğu kesinlik kazandı. Artık dermansız hastalıklar için çözüm yolları mevcut ve insanlık, salgınlara karşı geçmişe kıyasla çok daha hazırlıklı ve bilgili. Bilim insanları, salgınlara karşı sürekli teyakkuzda; yeni tedbirler, ilaçlar ve aşılar üzerinde harıl harıl çalışıyor.
Öte yandan, insan doğanın bir parçasıdır. Her canlı gibi, insanın da doğa üzerinde hakkı vardır; aynı şekilde böceklerin, kuşların, bitkilerin ve diğer tüm canlıların da doğaya dair hakları vardır. Her canlının ekosistemde bir işlevi vardır ve doğa, tüm canlıları ve çevresiyle bir denge içinde işler. Bu dengeyi “ekosistem” olarak adlandırıyoruz. Tıpkı insan vücudundaki organların birbirine bağlı olması gibi, ekosistemdeki herhangi bir bozulma bütün sistemi etkiler.
Yaşamın temel kaynakları toprak, su, güneş ve havadır. İnsan, zamanla doğaya karşı bencil ve hoyrat davranmaya başladı. Ormanlar yok edildi, su ve hava kirletildi, doğal kaynaklar hoyratça tüketildi. Bu tahribat, doğanın sahip olduğu mekanizmayı zayıflattı. Oysa doğa kendi içinde son derece adil bir düzenle işler. Bugün Covid-19 ve diğer salgınlar, doğanın bize karşı uyarı ve denge mekanizması olarak görülebilir. Covid-19 döneminde, insanların yaşam tarzlarını sınırlandırmasıyla hava, su ve doğa adeta “nefes aldı”; doğa kendini onarıyor.
İlk Covid-19 salgınının Çin’in Wuhan kentinde başladığı bildirildi. Çin, sahip olduğu merkezi yapı ve üretim odaklı yaklaşımıyla doğayı hoyratça kullanıyor. İlk salgın, başlangıçta dünyadan gizlendi; ardından İtalya üzerinden Avrupa’ya yayıldı. Türkiye’nin bundan etkilenmemesi mümkün değildi. Türkiye, salgına karşı ilk dönemde yeterince ciddi önlem almadı; ticaret ve sağlık arasında bir ikilem yaşandı. Ticaret öncelikli tutulunca salgın, hem devlet hem de halk için büyük bir sorun hâline geldi.
Dünya genelinde Covid-19 karşısında insanlar ve devletler sınırlı bir güçle mücadele ediyor. Bilim insanları aşı ve tedavi geliştirmek için yoğun çalışıyor. Ne yazık ki, kapitalist sistem bazı aktörler için salgından fayda sağlama aracı hâline geldi; ülkeler arasında bilim ahlakına uymayan bir yarış gözlemleniyor.
Koronavirüs ve diğer virüsler hep var olacak; uygun ortam bulduklarında ortaya çıkar ve zarar verebilirler. İnsan, doğadaki en güçlü canlıdır. Ancak bu güç, yalnızca kendini korumakla sınırlı olmamalıdır; insan, doğadaki tüm canlıların ve ekosistemin sürdürülebilirliği için sorumluluk taşır. İnsan ve doğa, bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır ve insanın görevi bu düzeni korumaktır.
Mehmet Akar Şırnak Ajans