(1)

İlk yaratılışta bilgiyle mücehhez olarak var edilen insan, bizim inancımıza göre, aynı zamanda bir peygamberdi: Hz. Âdem (as). Bu durum, inancın bilgiyle birlikteliğine, ondan ayrılmaz oluşuna delalet etmektedir.

Varlık sahasına inen bilginin esas kaynağı elbette ki ezelî ilmiyle her şeyi bilen Yüce Rabbimizdir. O, ilim sıfatının bir tecellisi olarak, insana bilgiyi vermiş, bilginin peşinden gitmesinin yollarını peygamberler vasıtasıyla göstermiştir. Bu yüzden ‘bilme’ eylemi fıtrî olduğu kadar da mukaddestir.

İnsan en başta o bilgiyi bahşedeni bilmeye çalışmalı ki yaratılışın esas gayesi de bu değil midir? Nitekim Cenab-ı Allah, insanları ve cinleri kendisine ibadet etsinler/kulluk yapsınlar diye yarattığını (Zâriyât, 51/56) ifade buyuruyor. Bazı müfessirler ayette geçen liya’budûn (kulluk etsinler diye) ifadesini liya’rifûn (beni tanısınlar/bilsinler diye) şeklinde açıklamışlardır.

Bilgiyle kulluk vazifesini kolaylaştıracak olan insanoğlu, aynı şekilde bilgiyle hayatına nizam vermeye çalışır. Dünya hayatı bilgiye dayalıdır, bu yönüyle. Bilgi vazgeçilmezdir, beşer için.

Bilginin mahiyeti kadar onun nasıl elde edileceği ve kaynağı da ehemmiyet arz eder. Bilgi nereden ve nasıl elde edilir? Bu soru(n) da insanlık tarihiyle yaşıttır. En başta ilahi vahiy olmak üzere bilginin birçok kaynağı vardır. İnsanlığın geçirdiği birçok tecrübe ve birikim büyük oranda insanın evreni okumasına yardımcı olur.

Doğal olarak bilgi kaynaklarına ulaşma vasıtaları da zamanla çağa ayak uydurmuş ve gittikçe çeşitlilik arz etmeye başlamıştır. Özellikle de günümüzde, ‘insanın bu noktada durması gereken yer’ meselesi önem kazanmaktadır. Tamamen kendini kaptırıp her şeyi kabullenerek almak mı? Büsbütün kaçmak mı? Sağlıklı bilgi elde etme veya bilgiyi sağlam bir şekilde aktarma hususunda hareket tarzı ne olacaktır? Bahusus medya veya modern kitle iletişim araçlarıyla ilişkimizi nasıl konumlandıracağımıza dair kafa yormamız gerekmez mi?

İnsan hayatında belirleyiciliği gittikçe güç kazanan enformatik modern hayatta, kitle-iletişim araçlarından tamamen soyutlanmak, ne kadar yersiz ve hatalıysa, medya ile olan ilişkileri psikolojik bir bağımlılık derecesinde yoğunlaştırmak da aynı şekilde yersiz ve hatalı olacaktır. Bu itibarla medya-birey-toplum ilişkisi, kesinlikle bireyin ve toplumun sağlığını tehlikeye atmayacak temellere oturtulmalıdır. Kültür hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelen medya karşısında, özellikle günümüzde ulaştığı konum itibarıyla seçici ve eleştirel bir tutum takınmak, ferdi bir sorumluluk olarak kabul edilmelidir. (Bahadır, 1997)

Şüphe duymalıyız bize verilen bilgiden, aldığımız haberden. Elbette metodik şüpheyi kastediyoruz. İlmin ve öğrenmenin anahtarı olan şüpheden bahsediyoruz, felsefi şüphecilikten değil. Şüphe duymalıyız ki araştıralım, teyit edelim, peşine düşelim, süzgeçten geçirelim. Şayet bilgi, bir itham veya bir kişi hakkında bir iddiaya dayanıyorsa, o zaman, akıl süzgeci de yetmez, vicdan ve insaf süzgecinden de geçirmemiz gerekir.

Özellikle bugün hiçbirimizin bigâne kalamadığı sosyal medya denilen bir olgu var karşımızda. Sosyal medya, post modern dünyada toplum yaşamının önemli bir parçası haline gelerek aktifsel anlamda olmasa da bireyin sosyalleşmesini sağlayarak, bireyin küresel dünyada meydana gelen her şeyden haberdar olmasına imkân sağlamaktadır. İnternet kullanımı artarken buna bağlı olarak da sosyal medya uygulamalarının üye sayısı da artmaktadır. Sosyal medya sadece iletişimle yetinmeyip insanların oyun, bilgi edinme gibi ihtiyaçlarını da sağlamaktadır. İnsanların sosyal medya uygulamalarını kullanarak eğlendiklerine, üzüldüklerine, evlendiklerine, Arap Baharında olduğu gibi sistemleri değiştirebilecek eylemlerde bulunduklarına ve hatta İŞİD gibi terör örgütlerinin faaliyetlerine katılarak insanları öldürdüklerine dair sosyal medyanın birçok etkisini görmek mümkündür.

İnsanların internet zemini üzerinde birbiriyle iletişime geçmesiyle ortaya çıkan sosyal medya olgusunun, gün geçtikçe toplum tarafından kullanımı sıradanlaşmaktadır. Bilgisayarı kullanmayı bilmeyenlerin bile bu uygulamaları kullanmaları ve yetişkin-çocuk demeden herkesin bu mecrada koşuşturması ister istemez toplumsal vakaların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Sosyal medya uygulamalarının sunduğu hizmetler, kullanıcıların albenisini kazanarak bireylerin bu mecrada daha çok zaman ayırmasına imkân sağlamaktadır. Bireyin sosyal ağlarda her ihtiyacını bulmaya çalışması çoğu zaman bağımlılık ya da toplumdan kopmayla sonuçlanabilmektedir. Bilinçli kullanılmadığı zaman biyolojik ve psikolojik birçok probleme yol açan toplumsal paylaşım ağları, zaman ve mekân mefhumunu değiştirerek toplumsal ve bireysel yaşamın farklı boyutlarla yorumlanmasına sebep olmaktadır. Toplumsal alanda meydana gelen sosyal ağlar kültürün her öğesiyle ilişki içindedir. Toplumsal alanda en çok işleve sahip olan dini, sosyal medya toplumundan bağımsız görmek imkânsızdır. Dinî hassasiyetleri olan ve kendini dindar olarak tanımlayan kitlenin popüler kültür olarak kabul edilen sosyal medyada dinî düşüncelerini kullanmaları popüler dindarlığa zemin hazırlamıştır. Dindarlıkları sosyal medyada şekillenen bireylerin ister istemez dinî algıları da sosyal medya söylemlerine göre şekillenebilmektedir. (Oyman, 2016)

Günümüz insanının kimi zaman internet teknolojisinin sunmuş olduğu birçok yeniliği, meşruiyet sorgulaması yapmadan hızla kabullendiği de bir vakıadır. Bu çerçevede sosyal ağları, mer’î ve şer’î hukuk kurallarına uygun bir biçimde kullanabilme adına eğitim müfredatlarına “medya okuryazarlığı”, “iletişim ve internet etiği”, “sosyal medya ahlakı” gibi bazı derslerin ilave edilmesi, ayrıca İslam hukuku açısından internet ve sosyal medya hukukuna ilişkin nitelikli araştırmaların yapılması bazı araştırmacılar tarafından bir öneri olarak sunulmaktadır. (Akpınar, 2017)

Mehmet Görmez Hoca geçenlerde bir programda, sosyal medyanın fâsık olduğunu ifade etti. Zira âyet-i kerime bize “Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırınız.” (Hucurât, 49/6) diye emrediyor. Bir haber ve bilgi gördüğümüzde hemen kabul etmeden araştırmamız ve teyit etmemiz gerekiyor. Görmez, özellikle hakikatten kopmuş kişi ve platformlardan gelen haberlerin sorgulanmadan kabul edilmesinin doğru olmadığını ve teyit mekanizmasının şart olduğunu belirtiyor.

(DEVAM EDECEK)