Bu yazıyı, kalabalıkların gürültüsünde sesi bastırılanlara, sınırın bu yakasında kaderi siyaset masalarında çizilenlere, kaybettiklerimize ve kaybettirilenlerimize adıyorum…
Abdulselam Gülyen / Şırnak Ajans
Sessizliğin İçinde Unutulanlar
Bu ülkede bazen suskunluk bir tercih değil, bir mecburiyet hâline gelir. Çünkü biliriz: Çok ses, çok insan, çok umut bir araya geldiğinde, iktidarın sözlüğünde bunun adı her zaman “tufan”dır. Kalabalıklar korkutmaz onları; kalabalığın uyanma ihtimali korkutur. Bu yüzden bir araya gelişimizden, omuz omuza duruşumuzdan hep çekinirler.
Meydanlarda yükselen heykeller, sadece geçmişin değil, iktidarın bugünkü şatafatlı unutuşunun dikilmiş taş hâlidir. Kim bizi yok ettiyse, kim sesimizi kısmışsa, onun yüzünü taşlara kazımakta mahir bir ülkedir burası. Çünkü heykeller, halkın bağlılığını canlı tutmak için dikilmiş sessiz muhafızlardır.
Vitrinler parlak, sözler cilalı, vaatler renkli…
Siyasetçiler ise, her seçim döneminde halkı tamamlayan değil; halkın eksik kalan korkularının üstüne kendi gölgelerini örten ustalardır. Sırtımıza iliştirdikleri yedek parçalar, bize güç katmak için değil, bizi taşımak zorunda kaldıkları eski bagajlarına dönüştürmek içindir. Halkın ruhu yoruldukça, siyasetçinin dili uzar; ruhu kırıldıkça vaatleri çoğalır.
Gidenlerin bıraktığı gözler…
Bir sınır kentinde bu gözler daha ağırdır, daha hüzünlüdür. Çünkü burada giden sadece insanlar değildir; sınırı geçtiği anda kaybolan umutlar, bittiği yerde yeniden başlayan acılar vardır. O gözler bugün siyasi partilerin birer üniforması hâline gelmiş, herkes kendi rengini halkın üzerine işlemeye çalışmıştır.
Nihayetinde hepsi karşımıza çıkar:
Giyinip süslenmiş, aynı kelimeleri farklı tonlarda söyleyen adamlar. Halkı yine soyacaklarını bile bile giyinirler önümüze; giyinmenin bir güç gösterisi olduğunu, onları dinlediğimiz sürece bizim çıplak kalacağımızı bilirler.
Ama asıl olan onların ne dediği değil; bizim hangi hikâyeyi unuttuğumuzdur.
Unutturulan şey, bir halkın hafızasıdır.
Unutturulan, sınırın iki tarafında da aynı acıyla yaşayan insanların ortak yarasıdır.
Unutturulan, suskunluğumuzun nasıl bir suça dönüştürüldüğüdür.
Bu yüzden bugün, kaybettiklerimiz kadar kaybettirilenlerin de yasını tutuyorum. Ve biliyorum ki, bu yas, bir ülkenin yeniden doğuşunu hazırlayabilecek en gür seslerden biridir. Bir kez olsun birleştiğimizde, biri çıkıp buna “tufan” diyecek ama fark etmez. Çünkü o tufanın ortasında kalmak, aynı karanlıkta tek başına kalmaktan daha onurludur.
Ve belki bir gün…
Heykeller devrilir, vitrinler kararır, kibar adamların sesleri yankılanmadan kaybolur.
Ve o gün, kaybettiklerimizin gölgesi değil, hak ettikleri adalet büyür içimizde.
Abdulselam Gülyen – Şırnak Ajans
Bir Sınır Kentinden Notlar
