Aynı Gökyüzünün Altında
Abdulselam GÜLYEN / Şırnak Ajans
Hayat bir dizilişle başlıyor; kimi yukarıda, kimi biraz daha aşağıda.
Kimi konuşurken kelimeleri tartıyor, kimi hiç tartmadan döküyor ağzından.
Ama herkes, bir biçimde, aynı gökyüzünün altında yan yana duruyor.
İnsan farkında olmadan, farkında olmamayı seçiyor bazen.
Çünkü bilmek, bazen fazla geliyor; bazen insanın omzunu düşürüyor.
Bir kapı çalınıyor içimizde, kimse açmıyor.
Oysa orada, bir ihtimal, bir çocukluk kalmış.
Bir sızı gibi, unutulmamış bir ses gibi.
Ve biz, o sesi susturmaya değil, duymamaya alışıyoruz.
Alışmak… Ne kadar masum bir kelime.
Oysa dünyanın en sinsi uyuşturucusu.
Bazı ayrıntılar vardır, kimsenin fark etmediği ama her şeyi değiştiren.
Bir bakış, bir sessizlik, bir eksilme…
İktidar bazen orada kurulur: söylenmeyende, saklananda.
İnsan ilişkileri, görünmez taht oyunlarıyla doludur.
Kimin elinde güç, kimin elinde sessizlik var;
bazen ayırt edemezsin.
Çünkü herkes kendine bir maske diker, kendi yüzünden kumaş alarak.
Günün birinde, bir sabah uyanırsın;
her şey aynı ama hiçbir şey aynı değildir.
Masan, çay bardağın, pencereden giren ışık bile seni tanımaz.
Bir şey olmuştur, adını koyamazsın.
Belki sen değişmişsindir, belki dünya.
Ama fark etmez, çünkü değişmeyen şeyler bile artık başka görünür.
İnsan bazen bir taş gibi susar, bazen bir su gibi akar.
Ama her durumda, kendi ağırlığını taşır.
Bazıları o ağırlığın altında ezilir,
bazılarıysa onu şiire dönüştürür.
Ve şiir, bazen bir ağırlığın hafifleme biçimidir.
Yolların hepsi bir yere çıkar derler, yalan.
Bazı yollar bir insana çıkar, bazıları bir yanılgıya.
Kimi yürürken kaybolur, kimi kaybolarak bulunur.
Bir yerlerde hep bir “sonra” vardır;
ama o “sonra” hiç gelmez, hep biraz geride kalır.
Zamanı suçluyoruz çoğu zaman.
Oysa suç, zamanın değil;
bizim, zamanla ne yaptığımızın.
Bir sözü yarım bıraktığımızda, birini yarı yolda bıraktığımızda,
bir şeyi söylemekten korktuğumuzda
zaman bizi değil, biz zamanı eksiltiyoruz.
İnsanın içinde küçük bir müze var;
tozlu raflarda “keşke”ler, kırık camların ardında “iyi ki”ler.
Bazen gidip o müzede dolaşıyoruz,
bir anıya dokunuyoruz, parmak ucumuz kanıyor.
Sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi dışarı çıkıyoruz.
Gülümsememizin altına bir sessizlik gizleyip…
Ve biliyor musun, Xemri,
her şeyin sonunda yine insan kalıyor geriye.
Bütün ihtişamların, bütün kırılmaların, bütün yorgunlukların ardından
insan…
Elinde bir taş, belki bir çiçek,
belki hiçbir şey.
Ama hâlâ yürüyen, hâlâ arayan, hâlâ soran.
Biz zaten başlarken biliyorduk;
kimse sonuna kadar dayanmaz bu oyuna.
Ama gene de oynadık, çünkü
yaşamak biraz da kandırılmayı kabullenmektir.
Bir Sınır Kentinden Notlar
Abdulselam Gülyen

