Yorgun Zamanların Kıyısında… « Şırnak Ajans

Yorgun Zamanların Kıyısında…

Vazgeçtiğimiz ne varsa, kaybettiğimiz hangi zaman dilimi varsa, hepsi yine de bize aittir.

Şırnak Ajans
Abdulselam GÜLYEN
Abdulselam GÜLYEN
Okuma Süresi

4 dakika

Yayınlanma 10:47 - 16 Kasım 2025
Güncelleme 10:47 - 16 Kasım 2025

Yorgun Zamanların Kıyısında

Abdulselam GÜLYEN /  Şırnak Ajans 

Bazı dönemler vardır; insanın omuzladığı öncelikler bile nefes almakta zorlanır. Yaşamın en elzem ihtiyaçları bile bir kenara itilmiş, sanki kendi sırasını beklemeyi unutmuş gibidir. Bir yandan umut gelip geçiyor, diğer yandan hayaller yerinden sökülüp rüzgâra bırakılıyor. Gün dediğimiz şey, tekdüze bir muammaya dönüşüyor. Yarınlar pusuda yakalanıyor; takvim yaprakları ise sanki kendini kanatarak düşüyor. Toprağın altında gömülü bir zaman var; her çağ kendi sessiz katliamını saklıyor ama o katliamlar, yine de anın içine sızmayı başarıyor.

Acılar çoğaldı çünkü avcılar hiç eksik olmadı bu topraklarda. Ne kadar çok keder heba edildiyse, o kadar çok dil tutuldu. Geniş zamanlara duyulan özlem, güneşi de serinliği de bir arada isteyen çocukça bir masumiyete benziyor artık. Bulutsuz bir gökyüzü, usul bir rüzgâr… Rüzgâr, duvarların arasından sızıp insanın burnunun ucuna unutulmuş bir kokuyu bırakıyor; bir anının küflenmeyen hatırasını. “Unutma,” diyor. “Unutursan, en keskin uçurum olur geçmiş.”

Hafızanın kendine göre bin bir oyunu var. Bazen bir ses, bazen bir gölge, bazen tek bir bakış… Bir anda yıllardır dokunmadığın bir anı avucuna düşürüveriyor. Sanmakla avunmak arasında salınan, tek parçalık bir bütün sanki bu. Öfke bazen kendi sınırına dayanıyor, acılar yeniden tutunuyor bedene, zalimin ısrarı ise hâlâ yerli yerinde duruyor. Çünkü inat, hiçbir zaman tek taraflı olmadı; hep dört bir yandan sardı insanı.

Kırılmanın bile bir rengi var aslında. Kişiden kişiye değişen, bazen bir şehrin siluetine sinen, bazen bir eşyanın gölgesine ilişen bir renk… Hüzne dokunan, sessizliğin notasına karışan, bakışların rotasında ağır ağır yürüyen bir ton. Renge her şey yakışır; bir tek kelepçe yakışmaz insana.

Elle tutulmayan, gözle görülmeyen ne varsa, hepsi tuhaf bir özgürlüğün sahibi. Bir hayal kadar yakın hepsi insana. Özgürlüğün ilk kanat çırpışı da tam oradan başlar zaten: bir düşten. Olmayan bir şeyin ansızın hayat bulmasının mucizesi, hep o küçük hayalin içinde gizlenir. Gelir, gelirken de yanında götüreceği her şeyi toplar. Rövansh da orada başlar; hasret de. Hayat, görünmeyeni de içine alan geniş bir tabiat sonuçta.

Bazen bir kelime yakar ışığı karanlık odada. Bazen unutulmaması gereken bir kapıyı aralar aydınlığa. Çok konuşulup hiçbir yere sığmayan düşlerin nasıl devrildiğine tanıklık etmek, insanı durmaksızın sınar. Yine de bir amaç bulur insan; bir rüyanın koruyan gölgesinde. Değiştiren anlar vardır ya hani, işte memleket dediğimiz dünya tam o anların arasındaki yerde durur. Vazgeçtiğimiz ne varsa, kaybettiğimiz hangi zaman dilimi varsa, hepsi yine de bize aittir.

Engeller büyür, yankıları her yere yayılır. Kötülüğü kanıksamak, iyiliğe açılmış en büyük ihanet olur. Habis bir his dolaşır ortalıkta; az olan çok, kırık olan sahici görünür. Engeller, hamleler, gürültülü ajitasyonlar… hepsi bir noktadan sonra kendi gölgesini tedavi etmeye başlar. Böyle zamanlarda, direngen sloganlara tutunmak gerekir. “No Pasaran” mesela. Ya da meydanlarda yankılanan her öfkenin ısrarlı nakaratı… Vazgeçmeyen tekrarların omzuna yaslanarak yürümek.

Endişe, düzenin en sessiz barınağıdır. İsyan bazen engelin kendisine verilen bir lakap olur. Özgürlük ise bir tarih kadar mahpus, bir kelime kadar serbest. Tanımlara sığmaz; şiarıyla gelir ve kendini yeniden doğurur. Parantez kaldırmaz, sınır tanımaz, hiçbir kalıba yakışmaz. Müşterek olan ne varsa, miras kalan neyse, yürekte özlenen neredeyse… işte oradayız. Oradayız ve oralıyız.

Bir Sınır Kentinden Notlar

Abdulselam Gülyen / Şırnak Ajans


Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir