"Musa’nın Yemeğini Yiyip İsa’ya Dua Etmek" Abdulselam GÜLYEN / Şırnak Ajans  Hayat, bir sofranın etrafında döner bazen. O sofra, sadece tahta ve çividen ibaret değildir; alın teridir, emektir, umuttur. Kürtçe bir deyim var, der ki: “Musa’nın yemeğini yiyip İsa’ya dua etmek.” Bu söz, öyle derin bir sitem taşır ki, dinleyenin yüreğine dokunur, vicdanını sızlatır. Emeğin, çabanın, bir insanın ruhunun nasıl hiçe sayıldığını, nasıl gasp edildiğini anlatır. Bu yazıda, bu deyimden yola çıkarak, sofralarımıza, emeğimize ve vefamıza dair bir sorgulama yapalım. Çünkü o sofrada oturanlar kadar, o sofrayı kuranlar da hatırlanmayı hak eder. Bir masa hayal edin. O masayı kurmak için gece gündüz çalışan biri var. Elleri nasırlı, gözleri uykusuz, yüreği ise inançla dolu. O masa, bir ailenin geçimi, bir topluluğun birliği, bir hayalin gerçeğe dönüşü için kurulmuş. Her çivisinde bir umut, her tahtasında bir çaba var. Ama ne hazin ki, o masanın başına oturanlar, o emeğin kıymetini bilmez. Musa’nın ekmeğini yer, şarabını içer, hikâyesini anlatır; ama İsa’ya dua eder. O sofrayı kuranı unutur, emeği hiçe sayar, alın terini yok sayar. Bu vefasızlık, sadece bir nankörlük değil; bir hırsızlıktır. Çünkü emek, bir insanın ruhudur, kimliğidir, ömrüdür. Bu manzara, sadece bir sofrayla sınırlı kalmaz. Hayatın her alanında görürüz bu hikâyeyi. İş yerinde, bir proje için gece gündüz çalışan birinin emeği, başkasının hanesine yazılır. Ailede, bir yuvayı ayakta tutmak için didinen birinin çabası, görmezden gelinir. Toplumda, bir ideal için mücadele edenlerin alın teri, başkalarının zaferi olur. Peki, bu nasıl bir ahlaktır? Hangi vicdan, birinin ekmeğini yiyip, başka birine methiye düzer? Hangi yürek, birinin emeğini gasp edip, o masada kendine yer açar? Kürtçe’deki bu deyim, sadece vefasızlığı değil, ikiyüzlülüğü de işaret eder. Musa’nın yemeğini yemek, onun çilesine ortak olmaktır; ama İsa’ya dua etmek, o çileyi yok saymaktır. Bu, sadece bir nankörlük değil; aynı zamanda bir adaletsizliktir. İnsan, paylaşmayı bilen bir varlıktır. Paylaşmak, sadece ekmeği bölüşmek değildir; emeğe saygı duymak, çabaya teşekkür etmek, mücadelede omuz omuza durmaktır. Bir masada oturuyorsan, o masayı kimin kurduğunu bilmelisin. O lokmayı yiyorsan, o lokmanın hikâyesini unutmamalısın. Kürt kültüründe, emeğe saygı, sofraya vefa, alın terine hürmet, en kutsal değerlerden biridir. Bu deyim, bir sitem olduğu kadar, bir ahlak dersi de taşır. Musa’nın yemeğini yiyorsan, Musa’ya dua et. Onun çabasını gör, onun alın terini an. O masada oturuyorsan, o masayı kuranı unutma. Çünkü o masa, sadece bir eşya değil; bir insanın hayali, bir insanın ömrüdür. Hayat bir sofradır. O sofrada kimin emeği varsa, kimin alın teri varsa, o insan başköşede olmalı. Ama bazen, o sofrada oturanlar, emeği hiçe sayar. İşte o zaman, bu deyim kulaklarda yankılanır: “Musa’nın yemeğini yiyip İsa’ya dua etmek.” Bu, sadece bir vefasızlık değil; insan olmanın özüne bir ihanettir. Gelin, sofralarımıza sahip çıkalım. Emeğimize, çabama, mücadelemize sahip çıkalım. Ve en önemlisi, o sofrayı kuranları unutmayalım. Çünkü bir masada oturuyorsak, o masanın hikâyesini bilmek zorundayız. Ve o hikâyeyi yazanlara, bir teşekkür borçluyuz. *Bu yazı, emeğin kıymetini bilenlere ve sofrasında vefayı eksik etmeyenlere ithaf olunur.*