Kırılma Noktası
Abdulselam Gülyen- Şırnak Ajans
Bir Sınır Kentinden Notlar
Bir toplumun çürümesi sessiz başlar.
Köşe başında devrilen bir çöp kutusuna kimse eğilip kaldırmaz artık. Rüşveti konuşmak ayıp değildir ama reddetmek hâlâ tuhaf karşılanır. Haber bültenleri kanıksanmış felaketlerle doludur; kimse sarsılmaz, kimse utanmaz. İşte o an, toplum dediğimiz büyük organizmanın içten içe çözülmeye başladığı andır.
Toplumsal çürüme öyle bir şeydir ki, bir ağacın kabuğundaki çatlaktan başlayan çürüme gibi: önce küçük, sonra derin, sonunda kökü bulur. Ve kökü bulduğunda artık o ağacı yeniden yeşertmek, sadece suyla değil, niyetle mümkündür.
Bir zamanlar hafızamız vardı.
Bir olay olurdu, toplumun vicdanı ayağa kalkardı. Bir yanlış, bir haksızlık görülürse; “Olmaz!” denirdi. Şimdi o ses yok. Çünkü toplumsal belleğimiz, tıpkı eski bir harddisk gibi, verilerini yavaş yavaş yitiriyor. Unutmak, artık bir savunma mekanizması değil, bir yaşam biçimi haline geldi.
Kurumlar da aynı sessizliğin içinde.
Bir zamanlar “devlet” dediğimiz şey bir vicdanı temsil ederdi; adaletin, eğitimin, emeğin bir anlamı vardı. Şimdi ise kurumlar birer boş kabuk gibi: içeride ne ses var ne ruh. Dosyalar kapatılıyor, raporlar sümen altına itiliyor, makam koltukları ağırlığını sadece bedenlerle değil, vicdansızlıkla taşıyor.
Ve toplum, tüm bunlara karşı şaşırtıcı bir yetenek geliştirdi: kabullenmek.
Her şeyi, ama her şeyi kabul etmek. Yanlışın sıradanlaştığı, sıradanın doğruluğa evrildiği bir dönemdeyiz. Artık kimse “neden?” diye sormuyor. Çünkü soru sormak, konforu bozar; sessizlik, huzurlu bir köleliktir.
Ama hâlâ bir umut var.
Toplumlar da insanlar gibidir; bazen bir kelime, bir isyan, bir hatırlayış yeniden diriltir onları.
Bir anne evladına “doğruyu söyle” dediğinde, bir öğretmen çocukların gözlerine bakarak “siz daha iyisini yapabilirsiniz” dediğinde, bir genç “artık yeter” diye sokakta bağırdığında — işte o an yeniden başlar hayat.
Bir ülkeyi yeniden diriltecek olan şey, büyük nutuklar değil; küçük utançlardır.
Bir babanın, çocuğuna adaletsizliği miras bırakmamaya yemin etmesi…
Bir insanın, başkasının hakkını kendi hakkı gibi koruması…
Bir memurun, işini sadece maaşla değil, vicdanla yapmasıdır.
Çünkü çürüme toplumsaldır ama diriliş bireyseldir.
Bir kişi doğrulur, iki kişi hatırlar, üç kişi susmaz… derken yeniden bir ses oluruz.
Ve o ses, unuttuğumuz en güçlü şeydir:
Vicdanın sesi.
Abdulselam Gülyen- Şırnak Ajans
