Önyargının kısa bir hikayesi... Ramazan Temelkuran / Şırnak Ajans  İnsan, bilmediğinden korkar. Bu korku, özellikle sosyal medya ve televizyonlardan sürekli beslenen tek yönlü anlatılarla birleşince, katı bir önyargıya dönüşebilir. Bu duvar, bazen hiç gitmediğimiz, sadece duyduklarımızla resmettiğimiz bir şehir ile aramızda yükselir. Memur bir arkadaşımın tayini Şırnak’a çıkmıştı. Yanıma gelip, derin bir endişeyle danıştı: "Hep olumsuz şeyler duyuyorum. Gitmeli miyim?" Onun bu hali, hepimizin zaman zaman düştüğü tuzağı gösteriyordu: araştırmadan, sadece duyduklarıyla hüküm vermek. O an, ona toplumdaki bu yaygın algıyı yansıtmaya karar verdim. Ciddiyetle, "Sakın gitme," dedim, "oralar tehlikeli" gibi klişe korkuları dile getirdim. Yüzü bembeyaz oldu, "O halde istifa edeceğim" demeye başladı. Dayanamayıp güldüm. "Seninle şaka yapıyorum," dedim. "Git ve kendi gözlerinle gör. O insanların misafirperverliğini bizzat yaşa." Bu arkadaşımdan tam bir yıl sonra, ne hikmettir, benim de atamam aynı ile çıktı. Gittiğimde, onu orada bizzat gördüm. İlk karşılaşmamızda, ilk sorum şu oldu: "Peki, sen burayı ve insanlarını nasıl buldun?" Yüzünde içten bir tebessümle, "Bize nasıl da yanlış anlatmışlar," dedi. "Buradaki insanların sıcaklığını, yardımseverliğini ve samimiyetini görünce, tüm önyargılarımın ne kadar boş olduğunu anladım. Burası, duyduklarımdan çok farklı." İşte önyargı denen şey budur: gerçeklikten kopuk, eksik ve çoğu zaman yanlış bilgiyle beslenen bir duvar. Oysa insan için en doğru davranış, bu duvarı yıkmak için ilk adımı atmak, tanımak için temas kurmaktır. Bir yargıya varmadan önce görmek, anlamak ve hissetmek gerekir. Tıpkı Mevlana'nın dediği gibi "Farklı bakışlar farklı fikirler ortaya koyar.." İnsan farklı pencerelerden bakmayı öğrenmeli . Öğrendiği anda kendi penceresinden farklı karelerinde olduğunun farkına varır. İşte o zaman hayatın, önyargılarımızın ötesinde, keşfedilmeyi bekleyen sayısız güzellikle dolu olduğunu anlar. Yapılması gereken tek şey, korkularımızı bir kenara bırakıp, gerçeği bizzat deneyimlemeye cesaret etmek. Çünkü ancak o zaman, dünyanın aslında ne kadar renkli ve insanların ne kadar kıymetli olduğunu fark ederiz. Ramazan Temelkuran / Şırnak Ajans