Doğanın Sesi; İnsan ve Toplumun Aynası

Abdulselam Gülyen  / Şırnak Ajans  Hayatın gürültüsünde kaybolan bir ses var. Ne kadar uğraşsak da duyamıyoruz. O ses, doğanın sesidir; bizlere kim olduğumuzu hatırlatmaya çalışan, vicdanımızın yankısıdır. Modern dünya, bu sesi boğmuş, onu unutturmuş olabilir ama o hala derinlerde, bir yerlerde fısıldıyor. Belki de doğayla barışmadığımız sürece, kendimizle de barışamayacağız. Bugün, yeryüzünde ne yapıyorsak, aslında hepsi birbirine bağlı. İnsan, doğanın bir parçasıdır. Onun bir yansımasıdır. Bizim gücümüz, doğanın gücünden türemektedir. Ama gelin görün ki, bu ilişkiyi unuttuk. İnsan, kendi elleriyle yarattığı beton ormanlarda, doğanın sesini bastırarak var olmaya çalıştı. Kendisini her şeyin merkezi kabul etti, diğer tüm canlıları ise sadece hizmetkarları olarak gördü. Halbuki, insanın en büyük gücü doğayla uyum içinde yaşamasıdır. Onun gücünü ve derin bilgisini kavrayabilmesidir. Toplumun Hastalığı: Tüketim ve Bencillik Modern toplum, varoluşunu tüketim üzerine kurmuş durumda. Her şey hızla tüketiliyor, her şey daha fazlasına doğru itiliyor. Bu hızla ne elde ediyoruz? Bir parça huzur mu? Bir anlam mı? Bence her şeyden önce ruhumuzu kaybediyoruz. Zihinsel ve duygusal olarak bu kadar yorgunken, doğaya da zarar veriyoruz. Huzursuzluk, bir insanın ruhunda başladığında, çevresine de yansır. Bir toplumun hastalığı, aslında onun doğaya olan yaklaşımıyla doğrudan ilişkilidir. Her ne kadar büyük metropoller yükselse de, insanlar daha çok tüketse de, doğa hep bildiği gibi sabırla var olmaya devam ediyor. Ama ona ne yaparsak, önce kendimize yapıyoruz. Bu yüzden, her kesilen ağaç, her kirletilen deniz, aslında bir insanın içindeki değerleri yitirişinin bir yansımasıdır. Bir toplumun vicdanı, doğaya verdiği zararla ölçülür. Doğa, İnsan İçin Bir Aynadır Doğanın sunduğu en önemli şeylerden biri de sabırdır. Dağlar, vadiler, göller – hepsi zamanla sabırlı bir şekilde insanın kendisini bulmasını bekler. Ne kadar hızlı yaşarsak yaşayalım, doğa bize her zaman hatırlatır: Sabır, kalıcılık ve uyum. O sabır, insanın ruhundaki kırılganlıkları iyileştirmek için bir öğretmendir. Ama biz, kendi acelemizle, kendi çıkarlarımızla ve hırslarımızla, doğanın bu öğretisini görmezden geliyoruz. Toplumun temel problemlerinden biri, bencilliktir. Doğaya nasıl davranıyorsak, birbirimize de o şekilde davranıyoruz. Rekabetin, başarının ve gücün peşinde koşarken, her şeyin bir fiyatı olduğunu unuttuk. Toprağın verdiği her bir kaynağın, her bir ağacın, her bir damla suyun paha biçilemez olduğunu… İnsan ve Doğa Bir Bütün Ve nihayet, doğa bir aynadır. Doğa ne kadar kirlenirse, insan da o kadar kararmaktadır. Bizim içimizdeki kötülük, doğada bir iz bırakır. Vicdanımızı kaybettiğimizde, bunu çevremizle de paylaşırız. Ama farkında mıyız, doğa yalnızca bir arka plan değil, bizlerin bir yansımasıdır. İnsan, doğanın bir parçasıdır. Doğa olmadan insan var olamaz, insan olmadan doğa. Biz ikisi arasındaki dengeyi bozduğumuz sürece, kendimizi de kaybetmeye devam ederiz. Biz, doğaya zarar vermektense, ona saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. Bu bir zorunluluk değil, bir ihtiyaca dönüşmeli. Çünkü doğa, bize kendi gerçekliğimizi hatırlatır. Her ağaç, her çiçek, her kuş, aslında biziz. Ve hep birlikte var olma gücümüz, doğaya olan bakış açımıza bağlıdır. Bugün hâlâ dönüp baktığımızda, gördüğümüz şey aslında sadece doğanın bizim vicdanımızdaki yankısıdır. Kendimize soralım: Doğanın bize sunduklarını ne kadar kıymetli kıldık? Biz ne zaman doğa ile barıştık, kendimizle de o zaman barıştık. Birlikte Var Olmak İçinde bulunduğumuz bu çağda, insanın doğaya olan sorumluluğu sadece çevresel değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur. Birleşen bu iki dünya, aynı zamanda birbiriyle bütünleşmiş olan bir varoluşun temellerini atar. İnsanlık, doğa ile uyumlu bir şekilde var olduğunda, kendisini yeniden keşfeder. Fakat bu keşif, sadece kişisel bir iç yolculuk değil, toplumun da bir araya gelip, ortak bir bilince ulaşması anlamına gelir. Gerçek bir medeniyet, doğanın ritmini anlayarak, onunla uyum içinde yaşamayı öğrenendir. Doğa, insanlık için sadece bir kaynak değil, bir öğretmendir. O öğretmeyi kabul ettiğimizde, içimizdeki uyum ve barış da yeniden doğar. O zaman, gerçekten hem doğayla, hem de insanlarla barış içinde bir dünya inşa edebiliriz. Abdulselam Gülyen / Şırnak Ajans Bir Sınır Kentinden Notlar