25 Kasım; Bir Toplumu Yeniden Kurmanın Eşiği
Abdulselam Gülyen / Şırnak Ajans
25 Kasım…
Takvimde bir gün gibi görünse de, aslında bütün bir insanlık tarihinin karanlık sayfalarıyla yüzleştiği, özellikle de kadınların acılarından ve direnişinden örülmüş bir aynadır. Bu aynaya bakan her toplum, önce kendi yarasını görür; sonra da bu yarayı iyileştirmenin yolunu arar.
Bugün hâlâ dünyanın dört bir yanında kadın olmak, sessizce taşınan bir yük, içten içe verilen bir mücadele, çoğu zaman da kelimelere sığdırılamayan bir çabadır. Her kadının hayatına, bazen yüksek sesle bazen derin bir sessizlikle sızan erkek egemenlik; insanlığın omuzlarına saplanmış bir hançer gibi duruyor. Bu hançeri çıkarmadan toplumun gerçekten iyileşmesi, özgürleşmesi, demokratikleşmesi mümkün değildir.
İşte tam da bu nedenle, kadın özgürlüğünü merkeze almayan hiçbir toplumsal özgürlük hamlesi gerçek bir devrim olamaz.
Çünkü devrim, yalnızca sistemin değişmesi değil; zihniyetin, ilişkinin, yaşamın dönüşmesidir.
Kadın Özgürlüğünü Merkeze Almak Bir Lüks Değil, Bir Şarttır
Tarihin her döneminde kadınların görünmez kılınması; evde, sokakta, işte, siyasette sesinin susturulması; toplumu nefessiz bırakan en büyük adaletsizliklerden biri oldu. Kadınların hem bireysel hem kimliksel anlamda taşıdığı yük, çoğu zaman bir milletin, bir halkın ya da bir sınıfın taşıdığı yükten bile ağırdı.
Bu nedenle kadınların özgürleşmesi, toplumsal dönüşüm için bir sonuç değil, bizzat başlangıçtır.
Bir toplumda kadınların korkmadan yürüyemediği sokaklar varsa, o toplum özgür değildir.
Kadınlar söz hakkını kullanamıyorsa, demokrasi yalnızca bir tabeladan ibarettir.
Kadınlar hayatlarının en temel kararlarında hâlâ baskıya, şiddete ya da tahakküme maruz kalıyorsa, o toplum ne kadar gelişmiş görünürse görünsün, özünde yaralıdır.
25 Kasım’ın bize söylediği şey budur:
Kadına yönelen şiddet yalnızca bireyin değil, sistemin, kültürün, zihniyetin ürettiği bir şiddettir.
Ve bu şiddeti bitirmek, ancak kadın özgürlüğünü toplumsal inşanın merkezine koymakla mümkündür.
Demokratik ve Özgür Yaşamın Öncüsü Kadınlardır
Bugün kadınların mücadelesi sadece bir hak arayışından ibaret değildir; aynı zamanda yeni bir yaşamın öncülüğüdür.
Eşitlik talebi, yalnızca bir sosyal adalet isteği değil; aynı zamanda yeni bir toplum tahayyülüdür.
Kadınların yaşamın her alanında söz sahibi olduğu bir toplumda:
• Şiddetin dili değişir,
• siyasetin üslubu yumuşar,
• toplumun vicdanı güçlenir,
• özgürlük daha kapsayıcı ve gerçek olur.
Kadın özgürlüğü, toplumun ortak nefes borusudur.
Kadın ne kadar özgürse, toplum da o kadar güçlüdür.
25 Kasım’ın Çağrısı
Bugün 25 Kasım bize yalnızca bir anma değil, bir sorumluluk bırakıyor:
Kadının özgürlüğünü merkeze alarak eşit, adil ve demokratik bir yaşamı birlikte kurmak.
Bu bir iyileşme çağrısıdır.
Bu bir yeniden inşa çağrısıdır.
Bu bir özgürleşme çağrısıdır.
Ve en önemlisi;
Bu çağrı yalnızca kadınlara değil; bütün topluma, bütün insanlığa yöneliktir.
Abdulselam Gülyen-Bir Sınır Kentinden Notlar
