Aşk, Akıl ve Toplumsal Namus
Abdulselam GÜLYEN / Şırnak Ajans
Düşünün bir kere, şu insan hali… İçinde bir ateş yanıyor, bazen külleniyor gibi geliyor ama rüzgâr esse alevleniyor. O ateş, bir bakışta, bir sözde, bir hayalde parlıyor. Bastırmaya kalkıyorsun, “Dur,” diyorsun kendine, “Bu vakit değil, bu yer değil.” Ama o dinlemiyor ki; gecenin ortasında uyanıyorsun, kalp çarpıyor, akıl başka yerlere gidiyor. İşte o an anlıyorsun: İnsan, özlemini öldüremez, sadece erteleyebilir. Ve erteledikçe, o özlem bir nehir gibi yatağını derinleştirir, taşar bir gün.
Toplum mu? O da bizim gibi işte, yaralı ama inatçı. Namus dediğimiz, kapı önündeki kilit değil; bir komşunun derdini kendi derdi bilmek, bir yabancının gözündeki korkuyu görmek. Hatırlıyorum, küçükken mahallede bir amca vardı, elinde eski bir radyo, her akşam haber dinlerdi. “Çocuklar,” derdi, “Dünya büyük, ama vicdanımız daha büyük olmalı.” O söz yapışmıştı aklıma. Şimdi bakıyorum etrafa: Bir genç işsiz, hayaliyle boğuşuyor; bir kadın sessizce gözyaşı döküyor, kimse sormuyor neden. Toplumsal namus, tam da burada devreye giriyor. Sadece “Ben doğruyum” demek yetmez; “Biz birlikte doğruyuz” diyebilmek lazım. Çünkü bir toplum, üyelerinin ışığını söndürdüğü anda karanlığa gömülür.
Umut etmek kolay değil, biliyorum. Korku var, alışkanlık var, “Aman başımı belaya sokmayayım” var. Ama ya o iç ses? “Neden olmasın?” diye fısıldayan. Tarih kitapları dolu böyle hikâyelerle: Bir adam çıkar, zincirleri kırar; bir kadın susmaz, ses olur. Onlar akılla başlar, ama aşk olmadan yürüyemezler. Aşk dediğin, sadece sevda değil; bir toprağa, bir fikre, bir çocuğun gülüşüne tutulmak. Akıl haritayı çizer, aşk adımı attırır. Biri olmadan öteki eksik kalır, tıpkı bir kuşun tek kanadı gibi.
Üçü bir arada olmalı: Akıl yol göstersin, aşk ateşlesin, toplumsal namus bağlasın bizi. Kaybedersek aklı, kayboluruz; aşkı, soğuruz; namusu, dağılırız. Ama bakın, hâlâ umut var. Dün otobüste yaşlı bir teyze gördüm, elinde poşet, gözlerinde bir ışık. “Torunum doktor olacak,” dedi gülerek. O ışık, sokak aralarında, fabrika vardiyalarında, köy kahvelerinde yanıyor hâlâ. Zayıf belki, ama sönmemiş.
Yeter ki biz sahip çıkalım. Biraz akıl, biraz aşk, biraz namus… Ve o ışık, bütün karanlığı yener.
Abdulselam Gülyen
Bir Sınır Kentinden Notlar
